بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَٱتَّخَذُواْ مِن دُونِ ٱللَّهِ ءَالِهَةٗ لَّعَلَّهُمۡ يُنصَرُونَ ٧٤
Onlar Allâhı bırakıb (gûyâ) kendileri yardım (a mazhar) edilecekler ümidiyle (başka) ma'budlar edindiler.
لَا يَسۡتَطِيعُونَ نَصۡرَهُمۡ وَهُمۡ لَهُمۡ جُندٞ مُّحۡضَرُونَ ٧٥
Ki bunlar onlara asla yardım edemezler (Bil'akis) kendileri bunlar için hazırlanmış (bir sürü) avenedir.
فَلَا يَحۡزُنكَ قَوۡلُهُمۡۘ إِنَّا نَعۡلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعۡلِنُونَ ٧٦
O halde (habîbim) onların lâfı seni gamnâk etmesin. Şübhe yok ki biz onların neler gizlemekde olduklarını, neler açıklaya geldiklerini biliyoruz.
أَوَلَمۡ يَرَ ٱلۡإِنسَٰنُ أَنَّا خَلَقۡنَٰهُ مِن نُّطۡفَةٖ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٞ مُّبِينٞ ٧٧
İnsan, kendisini bir nutfeden yaratdığımızı gör (ür gibi bilmedi mi ki şimdi o, açıkdan açığa müfrit bir muhaasım (kesilmekde) dir.
وَضَرَبَ لَنَا مَثَلٗا وَنَسِيَ خَلۡقَهُۥۖ قَالَ مَن يُحۡيِ ٱلۡعِظَٰمَ وَهِيَ رَمِيمٞ ٧٨
O, kendi yaratılışını unutarak bize bir misâl getirdi: «Bu çürümüş kemiklere kim can verecekmiş?» dedi.
قُلۡ يُحۡيِيهَا ٱلَّذِيٓ أَنشَأَهَآ أَوَّلَ مَرَّةٖۖ وَهُوَ بِكُلِّ خَلۡقٍ عَلِيمٌ ٧٩
(Habîbim) de ki: «Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı hakkıyle bilendir».
ٱلَّذِي جَعَلَ لَكُم مِّنَ ٱلشَّجَرِ ٱلۡأَخۡضَرِ نَارٗا فَإِذَآ أَنتُم مِّنۡهُ تُوقِدُونَ ٨٠
O, yemyeşil ağaçdan sizin için bir ateş çıkarandır. İşte bakın (ateşi) ondan (çakıb) alıyorsunuz.
أَوَلَيۡسَ ٱلَّذِي خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ بِقَٰدِرٍ عَلَىٰٓ أَن يَخۡلُقَ مِثۡلَهُمۚ بَلَىٰ وَهُوَ ٱلۡخَلَّٰقُ ٱلۡعَلِيمُ ٨١
Gökleri ve yeri yaratan (Allah), onlar gibisini yaratmıya kaadir değil midir? Elbette (kaadirdir). O, (bütün kâinatı) yaratandır, (her şey'i) hakkıyle, bilendir.
إِنَّمَآ أَمۡرُهُۥٓ إِذَآ أَرَادَ شَيۡـًٔا أَن يَقُولَ لَهُۥ كُن فَيَكُونُ ٨٢
Onun emri, bir şey'i dilediği zaman, ona ancak «Ol» demesinden ibâretdir. O da oluverir.
فَسُبۡحَٰنَ ٱلَّذِي بِيَدِهِۦ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيۡءٖ وَإِلَيۡهِ تُرۡجَعُونَ ٨٣
Demek her şey'in mülk-ü tesarrufu (ve kudreti) kendi elinde bulunan (Allah) ın şanı ne kadar yücedir, münezzehdir! Siz ancak Ona döndürül (üb götürül) eceksiniz.